koç üniversitesi ana kampüs

Koç ailesi, kurulacak yeni üniversite kampüsünün, İstanbul Boğazı’nın simgelerinden ve İstanbul’un mimarisinin en değerli parçalarından birine dönüşecek şekilde tasarlanmasını diliyordu.

Koç Üniversitesi kampüsü, projenin tasarım gayesini tutkuyla uygulayan, Boston’da yaşayan İran kökenli Amerikalı seçkin mimar Mozhan Khadem’in eseridir. Khadem’in tasarımı, doğal olarak engebeli ve ormanlık bu alanın dik ve eğik hatlarını kampüs ile bütünleştirmeyi amaçlıyor. Bunun ötesinde, kampüs tasarımı, Khadem’in Türk sanatı ve şiirine duyduğu saygıyı, Mevlâna Celâleddin-i Rumi’nin yapıtlarına karşı beslediği hayranlığı ve Türk ile Osmanlı mimari tarzlarına aşinalığını yanısıtıyor.

Kampüs tasarımı, işlevsellik ve mükemmel teknolojiyi, benzersiz bir “mekân hissi”ni vurgulayan bir mimari tarz ile birleştiriyor. Khadem’in tasarım felsefesi, mimarinin kullanıcılarının kültürünü dışa vurmasını, doğal ortamıyla organik uyum içerisinde bulunmasını ve de hem yerel hem ulusal kültürel kimliğinin takdir edilmesine destek olmasını öngörüyor. Bu açıdan, mimarlar çok kültürlülük anlayışını geliştirmek, insan çeşitliliğine verilen değeri artırmak ve de dünya barışını teşvik etmek gibi yegane yetenek ve sorumluluklara sahiptir.

Kampüs tasarımı, “Işık” temasını ve de İstanbul Boğazı’nın coğrafi önemini ve eşsizliğini vurguluyor. Kampüsün inşa edileceği alana yaptığı bir ön ziyaret sırasında, Avrupa toprağına bastığını ancak Asya kıyılarına doğru baktığının bilincinde olan Khadem, Mevlâna’nın “Doğunun Güneşi’nin Türk topraklarına akın edişi” gibi hızla doğudan batıya uçan bir kuş betimlemesini anımsadı. Khadem, bu şiirde Mevlâna’nın teosofik Işık Doğusu kavramını ifade ettiğini düşündü. Khadem, tam o anda, kampüs tasarımını belirleyecek ilkenin, içinde simgesel bir bilim ve ışık kapısı bulunduran bir doğu-batı ekseni olması gerektiğini hissetti. Khadem’e göre, bu Kapı hem Koç Üniversitesi’nin bilime bir geçit durumundaki rolünü, hem de doğu ile batı arasında bir geçit olarak Türkiye’nin üstlendiği tarihi rolü temsil etmeliydi. Aynı zamanda da Mevlâna gibi büyük düşünürlerin gizemli bilgeliğine karşı duyulan saygıyı da ifade etmeliydi.

Khadem, öğrenme sürecinin kesintisiz ve organik olmasından dolayı, kampüs mimarisinin de birbirinden ayrılmış, bağlantısız binalar arasında bölünmemesi gerektiğine inanıyor. Tasarım felsefesi de bu nedenle, çeşitli boy ve işlevlerde birbirine geçen avluları çevreleyen birbirine bağlı bir dizi binadan oluşan bir sürekliliği vurguluyor. Birbirine bağlı bu binaların ortak koridorlarında ve de bu avluların içinde kampüsün sosyal yaşamı ilerliyor, çok disiplinli etkileşim gelişiyor ve de harika fikirler ortaya çıkıyor. Bu kampüs avluları, Osmanlı mimari geleneğini anımsatarak, şaşırtıcı bir şekilde birbirlerine açılıyor. Bir sonraki avlu ancak avlulardan birinin sonuna varıldığında aniden görünür oluyor ve de bu şekilde, gözlemci yeni ve beklenmedik manzaralarla karşılaşıyor.

Yayalar tarafından kullanılmak üzere tasarlanan kampüsü bir uçtan diğerine on iki dakikada yürüyerek katetmek mümkün. Öğrenciler ve çalışanlar, açık avluları ya da hava koşulları elverişsiz ise iç mekânları kullanarak bir yerden diğerine ulaşabilirler. Kampüs, farklı kombinasyonları sayesinde ofisler, sınıflar ya da laboratuvarlar gibi farklı mekânsal gereksinimleri karşılayabilen dört metreye dört metre boyunda esnek bir planlama modülü temel alınarak tasarlanmıştır.

Simge Kullanımı

Kampüs mimarisi, Türk tarihi ve kültürüne ait simgeler ile dolup taşıyor. Örneğin, Bilim Kapısı’nda bulunan yaldızlı tavan tasarımı, gizemli bilgiler cenneti kavramını, taş zemin ile bütünleştirilmiş şekiller ise hem mevsimleri hem de on iki burcu simgeliyor. Koç Meydanı’nın geometrisi, özellikle de geniş açılı alanı ise doğan güneşin ihtişamına sembolik bir gönderme yapıyor. Benzer bir şekilde, heykeller, makineler ve fotoğraflar ile dolu Anılar Geçidi ve Anılar Duvarı, uzak geçmişten günümüze Türkiye’nin tarihi gelişimini canlandırıyor. Kampüsün havuzları, fıskiyeleri ve ağaçlarını çevreleyen mozaikler için Türk sanatının öğelerindem ilham alındı. Üniversite’nin Metal Kapıları’nın soyut çağdaş tasarımı, Osmanlı döneminin iç içe geçen kûfi hat sanatını anımsatıyor. Bu simgelerin hepsi, Khadem’in tasarım felsefesinin can alıcı noktası olan mekân kavramı hissini yaratmak için kullanıldı.

Özel Mekânlar

Koç Üniversitesi kampüsü 230 bin metrekarelik bir alanda inşa edilmiştir. Bu alan, anlamlı ve ilham verici öğrenci etkileşimlerini teşvik etmeyi amaçlayan özel yerlerle dolu. Bilim Kapısı’nın yanı sıra ağaçların gölgesi altında yerleştirilmiş gömme oturma alanları, modern Osmanlı tarzı açık çardaklar, Boğaz Taraçası boyunca yer alan belirgin özel oturma ve yürüyüş yerleri, yalı cumbaları ve avlu cepheleri boyunca girintili oturma yerleri, havuzlar ve fıskiyelerin yanısıra bulunan gömülü ve yükseltilmiş oturma yerleri, üniversitenin konser salonunun sütunlu girişi, kampüsün girişinin insanı karşılayan cephesi, ve de Öğrenci Meydanı’nın açık alanı bunların arasında sayılabilir. Bir diğer belirgin alan ise, kampüsün merkez arteri olan, hareketli Öğrenci Merkezi’nden geçerek Koç Meydanı’nı binanın görünen tüm alt katlarına ve daha aşağıdaki yemekhaneye, çeşitli lokantalara ve kampüsün Öğrenci Meydanı’na bağlayan Büyük Merdiven’dir. Aynı şekilde, Koç Meydanı ve üniversitenin resmi Giriş Avlusu boyunca, grupların kullanabileceği pek çok oturma yeri serpiştirilmiştir. Bu Giriş Avlusu’nda, aynı zamanda büyük yuvarlak bir havuz ve fıskiye bulunuyor. Bu belirgin alanların tümü, öğrencilerin yaşam niteliklerini yükseltmek, çalışma, bireysel düşünce ve grup etkileşimi için ilham verici bir ortam sağlamak, öğrencilere Koç Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra hatta tüm yaşamları boyunca özlemle saklayacakları içten anılar sağlamak amacıyla tasarlandı.

Mozhan Khadem’den alınan bilgilere dayanarak Koç Üniversitesi tarafından hazırlanmıştır.
27 Kasım 2017